OSMANLI DEVLETİ
  BALKANLARA DOĞRU
 

Ağabeyi Gazi Süleyman Paşa, Rumeli Fatihi ise I. Sultan Murad Han Hüdâvendigâr Gazi de Balkanların fatihidir. Türklerin Meriç'i geçmesi Balkan devletlerini telaşlandırmış ve Osmanlı'ya karşı ilk Haçlı koalisyonu teşekkül etmiştir. Bu koalisyon, Macaristan kralı I. Layoş'un başkumandanlığı altında Sırbistan kralı V. Uroş, Bosna kralı I. Tvtko'nun da katılmasıyla Osmanlıların üzerine yürümüş, fakat 1364'te Sırp Sındığı'nda Hacı İlbeyi tarafından mahvedilmiştir. İkinci Haçlı Ordusu 26 Eylül 1371'de I. Murad tarafından Çirmen meydan muharebesinde ezilmiştir. Bu vuruşmada başkumandan olan Sırbistan kralı Vukaşin ile kardeşi Veliahd prens Uybyeşat can vermişlerdir.

       Balkanları hızla ele geçiren I. Murad, Anadolu Türkmen beyliklerinde de genişlemek ihtiyacında idi. Asker ve saire bakımından bu beyliklerin topraklarına ihtiyacı vardı. Sulh yoluyla, şan ve şöhretinin sağladığı avantajlarla Anadolu'da yayılmaya çalışıyor, fakat bilhassa Karamanoğulları mukavemet ediyordu. 1386-1387'de ilk Osmanlı-Karaman savaşı çıktı ve bundan böyle hepsinde olacağı gibi Karaman ezildi.

       Üçüncü Haçlı koalisyonu 20 Haziran 1389'da Birinci Kosova meydan muharebesinde yok edildi. Fakat zaferden sonra Sultan Murad şehid düştü. Türk tarihinin müstesna askerlerinden biri olan I. Murad, 27 yıl 3 ay süren saltanattan sonra oğlu Yıldırım Bâyezid'e 500.000 km2 'ye varan bir imparatorluk bırakıyordu. Avrupa toprakları (291.000 km2 ) Asya topraklarını (208.000 km2) geçiyordu. Bu suretle Orhan Gazi'nin bıraktığı devletin sınırları 5 mislinden fazla büyümüş oluyor ve bu iş bir kuşaktan (33 yıl) daha kısa bir müddet içinde gerçekleşiyordu.

       Tuna, kuzeyde sınır teşkil ediyor ve Türk toprakları Balkanlarda Atina'nın kuzey varoşları ile Belgrad'ın güneş varoşları, doğudan batıya doğru da Karadeniz'le Adriyatik Denizi arasında uzanıyordu. Orta Karadeniz kıyıları ve Orta Anadolu'nun batı kesimi, Osmanlı metbûluğunu kabûl etmişti. Akdenize çok yaklaşılmıştı.

       1390 yılı ile 1391'in ilk aylarında I. Bayezid kendisine "Yıldırım" ünvanını kazandıran bir süratle Batı Anadolu Türkmen beyliklerini birer ikişer ortadan kaldırarak Osmanlı birliğine kattı. Çoğu mukavemet bile etmedi. Bu mukavemet hem imkânsızdı, hem de Osmanlı birliğine katılmanın büyük avantajları vardı. 1391'de Sultan Bayezid, Akdeniz kıyılarında idi. İkinci Anadolu seferinde tekrar savaş çıkaran Karaman'ı ezdi. 60 parça harp gemisi ile Ege adalarını vurduktan sonra Bizans'ın Osmanlılarca ilk kuşatmasını yaptı.

       1391 yazında Türklerin Eflak dedikleri Güney Romanya prensliği Osmanlı hâkimiyetini tanıdı ve Osmanlı kudreti Tuna'yı aşmış oldu. Ertesi yıl Selanik ve Silivri fethedildi. Macaristan kralı Sigusmund'un ordusu ezildikten sonra padişah 3 Anadolu seferine çıktı. Kastamonu'daki İsfendiyar Türkmen beyliğini doğrudan doğruya Osmanlı birliğine kattı.
25 Eylül 1396'da Yıldırım, Niğbolu'da bütün Avrupa'nın katıldığı bir Haçlı ordusunu mahvetti. Avrupa'nın en seçkin birliklerinin katıldığı 130.000 kişilik bu ordu bir yılda ve çok iyi, büyük masraflarla hazırlanmıştı. Bizans'ı yeni bir Osmanlı muhasarasından kurtarmak, Türkleri Balkanlardan çıkarmak, hatta Kudüs'e kadar gitmek niyetinde olan Haçlı ordusuna büyük devletlerden Macaristan, Fransa, İngiltere, Almanya, Polonya, Venedik ve bir kaç küçük devlet de katılmıştı. Haçlı ordusuna Macaristan Kralı komuta ediyordu.

      Yıldırım Han, 1397'de Attika ve Mora seferini yaptı. Karaman Beyliğini doğruca Osmanlı birliğine kattıktan sonra 1398 baharında Canik'e (Samsun) geldi. Yıl sonunda Kadı Burhaneddin devletine son verdi. Kayseri, Sivas ve çevresini elde ederek Doğu Anadolu'ya dayandı. Sonra Malatya ve Dulkadir Seferine çıktı.

       Bizans'ı 4. defa kuşattı. Bu yıllarda dünyanın en güçlü devleti Timur'un Doğu Türklerinin, ikinci devleti de Yıldırım'ın, Batı Türklerinin elinde idi. Timur'un Anadolu seferi Bizans'ı kurtardı ve Osmanlı devletinin gelişmesine en az yarım asır engel oldu. 28 Temmuz 1402'de bütün Orta Çağ'ın en büyük meydan muharebesi Timurla Yıldırım'ın arasında Ankara'da Çubuk Ovası'nda geçti. Yıldırım yenildi ve esir düştü. Ertesi yıl Akşehir'de öldü. Timur, Osmanlı taht şehri Bursa'yı işgal ettirdi. Fakat Rumeli'deki Osmanlı tohraklarına geçmedi. Anadolu Türkmen beyliklerini eskisinden güçlü olarak canlandırdı.

      1402'den 1413'e kadar geçen devreye "Fetret Devri" veya "Şehzâdeler Kavgası" denir. Bu yıllarda Yıldırım'ın oğulları, tek başlarına babalarının epey küçülen mirasını elde etmek için birbirleriyle kavga ederler. Hepsi de Timur ve haleflerine tabidirler. Bu yıllarda gerçek padişah Yıldırım'ın büyük oğlu I. Süleyman'dır ki, Edirne'yi taht şehri seçmiş, Rumeli ve bir kısım Anadolu topraklarında saltanat sürmüştür. 1411'de öldürülünce yerine kardeşi Sultan Musa geçmiş, o da 1413'te ağabeyi I. Sultan Mehmed Han tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bu suretle Çelebi Sultan Mehmed 1413'e kadar Amasya'da ve Anadolu topraklarında saltanat sürdükten sonra tek başına padişah olmuştur. Bu sırada kardeşlerinden Mustafa Çelebi de iki defa saltanata hak iddia etmiş ve güçlükle bertaraf edilebilmiştir.

      1402'de Yıldırım 942.000 km2 büyüklüğünde (500.000 km2 Anadolu'da, 442.000 km2 Balkanlarda) bir imparatorluk bırakmıştı. Anadolu Türk birliği hemen hemen gerçekleşmek üzere idi. Bu eser 1402'de yıkıldı. 1413'te oğlu I. Mehmet'in elinde sadece 694.000 km2 toprak kalmıştı (376.000 km2 Balkanlarda, 318.000 km2 Anadolu'da). Sultan Mehmed babasının mirasını geri almak için 1421'e kadar büyük çaba gösterdi. Ölümünde 870.000 km2 'ye çıkmıştı ama güç bakımından babasının devrine erişemediği gibi bu toprakların bir kısmı tâbî beylikler idi ki bunlar Yıldırım devrinde doğrudan doğruya sancak şeklinde Osmanlı birliğine katılmışlardı.
Oğlu II. Murad, çeyrek asır, dedesi Yıldırım'ın bıraktığı çizgiye gelmeye çalıştı ve 1451'deki ölümünde, az çok bu çizgiye erişmiş bulunuyordu. 1447'de Timur'un oğlu Sultan Şahruh'un ölümü üzerine Doğu Türk hakanlığının çözülmeye başlaması ile de Osmanlı Devleti dünyanın birinci devleti haline geldi. Bu birinciliği 1770'e kadar bırakmayacaktır.
Sultan Musa'nın beşinci Bizans kuşatması gibi II. Murad'ın 1422'deki altıncı kuşatması da -çok şiddetli geçmesine rağmen- netice vermedi. II. Murad, Anadolu Türkmen beylikleri, bilhassa Karamanoğulları ile çok uğraştı. 1430'da Selanik'i geri aldı. Venedik ve Macaristan gibi Avrupa'nın en güçlü deniz ve kara kuvvetleriyle çekişti. 1439'da -Macaristan'a ait ve Orta Avrupa'nın kilidi sayılan- Belgrad'ı kuşattı, fakat alamadı. Bosna krallığına metbûluğunu kabul ettirdi.

      24 Aralık 1443'te Macaristan başkumandanı Hunyadi Yanoş, İzladi Derbendi'nde Osmanlı ordusunu bozdu. Bunun üzerine iki devlet arasında Segedin Sulhu imzalandı (12 Temmuz 1444). Çok yorulan II. Murad, tahtı çocuk oğlu II. Mehmed'e (müstakbel Fatih Sultan Mehmed) bırakarak Manisa'ya çekildi ki, Osmanlı tarihinde kendi isteğiyle ve hiç bir baskı olmaksızın tek tahttan feragat olayıdır. Ancak bundan faydalanmak isteyen yeni bir Haçlı ordusu 1444 Eylülünde Türk topraklarına girdi. 10 Kasım 1444'ta acele Manisa'dan yetişen Sultan Murad bu orduyu Varna meydan muharebesinde yok ederek Türkiye'nin geleceğini kurtardı. Başkumandan ve Polonya kralı Ladislas maktul düştü.

      Bu arada II. Murad tekrar padişah oldu, tekrar tahtını oğluna bıraktı, devlet adamlarının ısrarı üzerine üçüncü defa tahta çıktı. 1446'da Mora üzerine 2. seferini, ertesi yıl Arnavutluk seferini yaptı. Yanına oğlu II. Mehmed'i de aldı. 19 Ekim 1448'de yeni bir Haçlı ordusunu, İkinci Kosova Meydan Muharebesi'nde yok etti. Bu defaki Haçlı koalisyonuna Almanya, Macaristan, Polonya ve başka devletler katılmışlardı. Bu, Osmanlıları Balkanlardan sürüp atmak gayesiyle yapılan sonuncu Haçlı seferidir. Artık Hristiyan Avrupa böyle bir teşebbüs yapamayacaktır.

      1450'de gene oğlu II. Mehmed'le beraber ikinci Arnavutluk seferine çıktı. 3 Şubat 1451'de büyük şan ve şeref içinde öldü. Müstesna dehada devlet adamı, diplomat ve kumandan idi. "Osmanlı Rönesansı" denen ve bu yıllarda Doğu Türklerinin "Timurlu Rönesansı" denen akımı ile paralel olan ilim, sanat ve kültür hareketinin de gerçek kurucu ve koruyucusudur. Oğlu II. Mehmed'e dünyanın hemen her bakımından güçlü devletini bırakıyordu. Yalnız denizde Venedik, hala en üstün kuvvetti. Dedesi Yıldırım'ın mirasını geniş ölçüde toparlamıştı. Bilgin, şair, müzisyendi. Adalet ve merhamet duygusu çok yüksekti.
Yerine geçen II. Mehmed 30 Mart 1432 pazar günü sabahı güneşin doğduğu dakikada Edirne Sarayında doğmuştur. 19 yaşında idi ve iki defa tahta oturmuştu. Saltanat tecrübesi olduğu gibi babasının yanında seferlere de katılmış, kumandan olarak yetiştirilmişti. Fırsattan faydalanmak isteyen Karaman üzerine bir sefer yaptıktan sonra artık bir kangren haline gelen Bizans meselesini halletmek üzere bütün varlığını bu mevzuda teksif etti. Rumeli Hisarı'nı yaptırıp Yıldırım'ın karşı kıyıda yaptırdığı Anadolu Hisarı ile beraber boğazı kestikten sonra 1452-53 kışını Edirne'de dehşetli harp hazırlıkları içinde geçirdi.

      23 Martta ordusu ve cihânın o ana kadar görmediği hesaplarını bizzat yaptırıp döktürdüğü, Ortaçağ'a son verecek topları ile Edirne'den hareket etti. 6 Nisan'da Bizans muhasarası başladı. 18 Nisan'da İstanbul adaları alındı. 22 Nisan gecesi Türk ince donanması karadan Haliç'e indirildi. 29 Mayıs sabahı yapılan nihaî taarruzda Bizans, düştü. Orta-Çağ'ın -kimseye asla açılmayan- en müstahkem surları geçilmişti.

      Çeşitli bakımlardan 29 Mayıs 1453, Ortaçağ'ın sonu sayılır. Türk tarihinin en müstesna olayı sayılarak "Feth-i Mübîn" denilmiştir. Dünyanın en büyük kilisesi ve bütün Avrupa'nın ayakta kalan en eski yapısı (VI. asır) olan Ayasofya, camiye çevrildi. Bütün Ortodoks Hristiyanların başı olan Cihan Patrikliği ilga edilmedi. Bizans İmparatorlarının yerine padişahın himayesi altına alındı. Bu suretle artık "Fatih" denen 21 yaşındaki padişah, Katolik Avrupa'ya cephe aldı ve Hristiyan dininin Katolik mezhebinde birleşmesini önledi. İstanbul taht şehri seçildi ve hızla imarına başlandı. Fethin İslam ve Hristiyan dünyasındaki akisleri muazzam oldu. Cihan tarihinin en büyük hâdiselerinden biri olarak telakki edildi.
Osmanlı Cihan Devleti'nin temelleri atılmış oldu. Devlet, 1402'de Yıldırım Han'ın bıraktığı güç çizgisini geçti.

      Yeni Çağ'ın eşiğinde dünyanın nüfusu 400 milyon kadardı (275 milyon Asya, 70 milyon Avrupa, 40 Afrika, 15 milyon Amerika).Fatih Sultan Mehmed Han'ın cihan siyaseti başlıyordu. Anadolu'da henüz Yıldırım'ın bıraktığı Fırat-Toros çizgisine erişilmemişti. Ama Ankara felaketinin bütün yaraları sarılmıştı. Avrupa'da tek başına Türkiye'ye karşı gelebilecek devlet mevcut değildi. Cihan politikası için denizlere doğru açılmak ve denizlerde Venedik'in üstünlüğünü mutlaka geçmek icab ediyordu. Türkiye İmparatorluğu, iki kıtanın iki yakasına öylesine kudret ve azimle yerleşmişti ki, cihan devleti olması, adeta kaçınılmaz bir kader, tarihî bir mukadderattı.

 
  sitemizi 6808 ziyaretçi ziyeret etti  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol